“Gazze Ekseninde Dünden Bugüne İsrail ve Filistin Paneli” Gerçekleştirildi
“Gazze Ekseninde Dünden Bugüne İsrail ve Filistin Paneli” Gerçekleştirildi
Afyon Kocatepe Üniversitesi (AKÜ) Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü, Tarih Topluluğu ve Genç Kızılay Topluluğu tarafından “Gazze Ekseninde Dünden Bugüne İsrail ve Filistin Paneli” düzenlendi.
Afyon Kocatepe Üniversitesi (AKÜ) Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü, Tarih Topluluğu ve Genç Kızılay Topluluğu tarafından “Gazze Ekseninde Dünden Bugüne İsrail ve Filistin Paneli” düzenlendi.
İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mustafa Güler başkanlığında gerçekleştirilen panele; sivil toplum kuruluşları başkan ve temsilcileri, akademik ve idari personel ile öğrenciler katıldı.
“Soykırımın bir dayanağı yok”
Panelde ilk olarak, AKÜ Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Dr. Öğretim Üyesi Ramazan Hüseyin Biçer, “Tarihte Yahudilik ve Arz-ı Mev’ûd Meselesi” başlıklı bir sunum gerçekleştirdi. Tarihsel ve insani açıdan bakıldığında hiçbir soykırımın meşru gösterilemeyeceğini vurgulayan Biçer, İsrail veya Yahudi teolojisi perspektifinden bakıldığında ise Tevrat’ta geçen metinlerin bu tür eylemlere gerekçe olarak sunulabildiğine dikkat çekti. Biçer, “Filistin’de yaşananlara baktığımızda bir anlam veremiyoruz. İnsanların, kadınların, bebeklerin hatta hayvanların katledildiğine tanık oluyoruz. İsrail’in tarihini ve dini metinlerini incelediğimizde, Yahudilerin Filistin bölgesine göçlerinden bugüne kadar yaşanan olayların ve bu soykırımın çeşitli dayanaklarının olduğunu görüyoruz” dedi. Yahudi teolojisinin en birincil meselesinin Arz-ı Mev’ûd (Vadedilmiş Topraklar) olduğunu kaydeden Biçer, “Yahudiler, inançlarının merkezine Arz-ı Mev’ûd meselesini almaktalar. Yahudilikte üstün ırk düşüncesi var. Bugünkü İsrail’in birincil yasa kitabı olarak gördüğü Tanah’ta üstün ırk düşüncesine dair metinler açık biçimde yer almaktadır. Bu ifadeler bugün yaşanan hadiseleri açıklayabilmek adına çok önemli” diye konuştu.
“Arz-ı Mev’ûd, Yahudi İnancının Merkezinde”
Yahudi inancında “Arz-ı Mev’ûd” (Vadedilmiş Topraklar) kavramının merkezi bir yer tuttuğunu belirten Biçer, günümüzde bu düşüncenin hem teolojik hem de siyasi bir anlam taşıdığını ifade etti. Yahudilikte “seçilmiş kavim” anlayışının öne çıktığını ve bu anlayışın, kutsal metinlerde üstün ırk fikrine zemin hazırladığını söyledi.
“Yahudiler, kendilerini Tevrat’ta Tanrı’nın oğulları olarak görmektedir. Bu anlayış, bugünkü İsrail politikalarının arkasındaki düşünsel zemini anlamak açısından oldukça önemli. Yahudi toplumunun büyük bir kesimi için de Arz-ı MEv’ûd konusu tartışmaya kapalı ve kesin bir inanç unsuru olarak görülmektedir” diyen Biçer, günümüzde yaşanan çatışmaların yalnızca siyasi değil, aynı zamanda dini ve ideolojik temellere dayandığını vurguladı.
“Gazze halkı, İsrail gözünde yok hükmünde”
Biçer, 15 Mayıs 1948’te Birleşmiş Milletler kararıyla Filistin topraklarında kurulan İsrail Devletinin kuruluş sürecinde bölgedeki büyük bir soykırım projesinin hayata geçirildiğini kaydetti. İsrail’in kuruluş döneminde 13–14 farklı silahlı grubun terör faaliyeti gösterdiğini ifade eden Biçer, bu grupların işledikleri cinayetlerden dolayı herhangi bir pişmanlık duymadıklarını ve ölü sayısını dahi bilmediklerini söyledi. Biçer, “Bu kişilerin, yaptıklarını anlatırken gülümsemeleri bile ruhsal bir hastalığın göstergesidir. İsrail devleti kurulduktan sonra, bu terörist gruplarının idarecileri devletin ileri kademelerinde yer almaya başlamışlardır. Aynı zihniyet ve düşünce bugün de devam etmektedir” dedi. Gazze halkının bugün İsrail gözünde “yok hükmünde” olduğunu belirten Biçer, 7 Ekim saldırılarının ardından dönemin savunma bakanının Filistinlileri “insani hayvanlar” olarak nitelendirdiğini hatırlattı. Biçer, bu söylemin Tevrat’taki “üstün ırk” anlayışının bir yansıması olduğunu belirtti.
“İngiltere, Yahudi devleti kurulacağını taahhüt etti”
AKÜ Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Dr. Öğretim Üyesi Ayşe Aydın ise “Balfour Deklarasyonu ve İsrail Devletinin Kuruluşuna Giden Süreç” başlıklı bir sunum gerçekleştirdi. Aydın, sunumunda Filistin’de bir Yahudi devleti kurma fikrinin ortaya çıkışından günümüze kadar süregelen çatışma ve insanlık dışı uygulamalara dikkat çekti.
Aydın, 2 Kasım 1917’de yayımlanan Balfour Deklarasyonu ile İngiltere’nin, dünyanın neresinde yaşarsa yaşasın Yahudilere her türlü imkânı sağlayacağını ve Filistin’de bağımsız bir Yahudi devleti kurulmasını destekleyeceğini taahhüt ettiğini belirtti. İngiltere’nin yanı sıra Fransa, Amerika, Japonya, İtalya ve Sırbistan gibi ülkelerin de deklarasyona destek verdiğinin altını çizen Aydın, 1920 San Remo Konferansı ile İngiltere’nin bölgedeki etkinliğinin arttığını, 1922’de Milletler Cemiyeti kararıyla Filistin’de İngiliz mandaterliğinin ilan edildiğini belirtti. Bu sürecin Yahudi devleti kurulmasının önünü açtığını ve süreci hızlandırdığını vurgulayan Aydın, bu dönemde çok sayıda Yahudi terör örgütünün kurulduğunu ve bunların tamamının Dünya Siyonist Teşkilatı ile bağlantılı olduğunu dile getirdi. Aydın, Müslüman Arapların da bağımsızlıklarını kazanmak için örgütlenmeye çalıştıklarını ancak ortak bir çatı altında birleşemedikleri için etkili olamadıklarını kaydetti.
“Birleşmiş Milletler Filistin meselesini ele aldı”
Aydın, Birleşmiş Milletler’in Filistin meselesi üzerindeki tavrını da şu sözlerle anlattı:
“İngiltere, 1947 yılına gelindiğinde Birleşmiş Milletler’e resmen başvuruda bulunarak Filistin meselesinin Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda görüşülmesini, bu konuda özel bir oturum yapılarak meselenin incelenmesini ve konuyla ilgili bir komite kurulmasını istemiştir. İngiltere’nin bu isteği doğrultusunda Birleşmiş Milletler Filistin meselesini ele almış, Mısır, Suudi Arabistan ve Suriye öncülüğünde Arap devletleri Filistin bölgesinde manda yönetimine son verilmesini ve Filistin’in bağımsızlığının tanınmasını talep etmiştir. Yahudiler ise kendi bağımsız devletlerinin kurulmasını istemişlerdir. Bu süreçte Mısır, Irak, Suriye, Lübnan ve Suudi Arabistan’dan oluşan Müslüman Arap devletleri, Filistin’de mandanın sona ermesi ve bağımsızlığın sağlanmasına yönelik olarak Birleşmiş Milletler Genel Kuruluna müracaatta bulunmuş, ancak bu talepleri reddedilmiştir.”
“Alınan karar bölgede kalıcı bir çözüm sağlayamadı”
1947’de Birleşmiş Milletler Filistin Özel Komitesinin kurulduğu bilgisini veren Aydın, “Birleşmiş Milletler öncülüğünde Kudüs’te gerçekleştirilen ilk toplantıda, Weizmann Filistin’in taksimine karşı çıkarken Arap temsilciler bağımsız bir Arap devleti kurulmasını savundu. Yapılan görüşmeler sonucunda hazırlanan çoğunluk raporu, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından oy çokluğuyla kabul edildi. Kabul edilen karara göre, Filistin’deki İngiliz manda yönetimi sona erecek, İngiliz birlikleri bölgeden çekilecek ve biri Arap, diğeri Yahudi olmak üzere iki ayrı devlet kurulacaktı. Kudüs’ün ise uluslararası bir yönetim altında Birleşmiş Milletler denetiminde idare edilmesi kararlaştırıldı. Ayrıca tarım, ulaşım ve iletişim gibi alanlarda da düzenlemeler yapılması öngörüldü. Ancak bu karar, bölgede kalıcı bir çözüm sağlayamadı ve Filistin meselesini uluslararası boyutta daha da derinleştirdi” ifadelerini kullandı.
“Filistin meselesi, dünyanın en acı konularından biri”
AKÜ İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mustafa Güler ise Gazze ve Filistin meselesinin, Türkiye’nin ve dünyanın en sıcak ve en acı verici konularından biri olduğunu belirterek, konunun doğru anlaşılması gerektiğini söyledi.
Prof. Dr. Güler, “Bağımsız Filistin Devletine Giden Yol” başlıklı sunumunda, bölgedeki demografik yapıya dikkat çekti. Filistin’de yaşayan nüfusun büyük çoğunluğunu Arapların oluşturduğunu belirten Güler, “Bugün de bölgede Müslüman Araplar, Ortodoks ve Katolikler ile diğer dinlere mensup Araplar yaşamaktadır. Finikeliler ve Romalılardan kalan eski toplumların izleri de hâlâ mevcut. Bölgede hatırı sayılır sayıda Türk, Çerkez, Kürt, Ermeni, Latin ve göçle gelen Hristiyanlar da bulunmaktadır” dedi.
“Arz-ı Mev’ûd propagandasına esir olmamak gerekir”
Güler, bölgedeki Yahudi nüfus artışını ise göç ve teşviklerle açıklayarak, “Doğu Avrupalı Yahudiler, yıllık geliri 30 bin doların üzerinde olan İsrail’e taşındığında evleri, işleri ve altyapıları hazır oluyor. Amerika’daki Yahudiler de bu süreçte destek sağlıyor. Böylece Filistin’de nüfus dengesi sağlanıyor” ifadelerini kullandı. Ayrıca Güler, Arz-ı Mev’ûd tartışmalarına değinerek, “Tarihin hiçbir döneminde Nil’den Fırat’a uzanan bir Yahudi devleti kurulmamıştır ve bundan sonra da kurulmayacaktır. Kurulan İsrail devleti, tarihî kaynaklarda Hz. Süleyman ve Hz. Davud’a ait bir bölgede yer almakta; günümüz Filistin sınırının biraz kuzeyinde ve güneyinde, az da Ürdün şerit hattına doğru uzanan bir alandadır. Bu nedenle Arz-ı Mev’ûd propagandasına esir olmamak gerekir” diye konuştu.
Panel, soru cevap bölümünün ardından sona erdi.
Afyon HABERİ
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.