Fen Edebiyat Fakültesinde “İklim Krizi ve Kuraklık” Konulu Seminer Düzenlendi
Fen Edebiyat Fakültesinde “İklim Krizi ve Kuraklık” Konulu Seminer Düzenlendi
Erdal Akar Konferans Salonunda düzenlenen, Fen Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölüm Başkanı Prof. Dr. Mehmet Ali Özdemir, Fen Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fatma Kafalı Yılmaz ve Fen Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü Dr. Öğretim Üyesi Okan Bozyurt’un konuşmacı olarak yer aldığı seminere; Fen Edebiyat Fakültesi Dekan Yardımcısı Dr. Öğretim Üyesi Hülya Kaymak, akademik ve idari personel ile öğrenciler katıldı.
Erdal Akar Konferans Salonunda düzenlenen, Fen Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölüm Başkanı Prof. Dr. Mehmet Ali Özdemir, Fen Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fatma Kafalı Yılmaz ve Fen Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü Dr. Öğretim Üyesi Okan Bozyurt’un konuşmacı olarak yer aldığı seminere; Fen Edebiyat Fakültesi Dekan Yardımcısı Dr. Öğretim Üyesi Hülya Kaymak, akademik ve idari personel ile öğrenciler katıldı.
“İklim bilinci dünya genelinde artıyor”
Fen Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölüm Başkanı Prof. Dr. Mehmet Ali Özdemir, son yıllarda dünyada yaşanan iklim değişikliklerine dikkat çekerek, iklim bilincinin küresel ölçekte önemli ölçüde geliştiğini ifade etti. Özdemir, son on yılda meydana gelen çevresel olayların iklim değişikliğinin etkilerini açıkça gösterdiğini belirterek, “Birleşmiş Milletler çatısı altında pek çok ülkenin katılımıyla iklim konferansları düzenleniyor. Bu konferanslarda alınan kararlar, katılımcı ülkelerin onaylaması halinde yürürlüğe giriyor” dedi. Türkiye’nin iklim açısından Akdeniz Havzası içinde yer aldığını hatırlatan Özdemir, bu bölgenin kuraklığın genişlemesinden en fazla etkilenen alanlardan biri olduğunu vurguladı. Özdemir, “Büyük Sahra çevresi ve Orta Doğu’da yaşanan kuraklık, zaman zaman Azor Yüksek Basıncının etkisinin artmasıyla birlikte Akdeniz Havzası’na ulaşan cephe sistemlerinin azalmasına neden olmaktadır. Bu durum, bölge genelinde bazı yıllarda düzensiz yağış ve kuraklık koşullarının hâkim olmasına yol açmaktadır” diye konuştu.
“Sıcaklık, iklim değişikliğinden etkilenme oranını belirler”
Sıcaklığın, olası iklim değişikliğinden etkilenme oranını belirleyen önemli faktörlerden biri olduğunu ifade eden Özdemir, Temmuz ayı izoterm haritalarından örnekler sunarak, “Yıllık 250 mm’den az yağış alan bölgeler çöl, 250–500 mm arası yağış alan bölgeler ise yarı kurak iklim özellikleri göstermektedir. Bu tür bölgeler iklim krizine karşı oldukça hassastır” dedi. Sıcaklık değişim haritaları üzerinden geleceğe dair projeksiyonlar da paylaşan Özdemir, “2100 yılına gelindiğinde tüm iklim modelleri sıcaklıkların artış göstereceğini öngörüyor. Bu nedenle ülke olarak tarım, kıyı yönetimi ve su kullanımı politikalarımızı bu projeksiyonları dikkate alarak yeniden gözden geçirmemiz gerekmektedir. Aksi takdirde, bu teknik sorunların beşerî sonucu göçler olacaktır” değerlendirmesinde bulundu.
“Küresel ısınma kalıcı rüzgâr sistemlerinde kırılmalara yol açıyor”
Fen Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü Dr. Öğretim Üyesi Okan Bozyurt, küresel ısınmanın iklim sistemleri üzerindeki etkilerine değinerek, iklim bilimine “pozitif geri besleme” adıyla yeni bir kavramın eklendiğini belirtti.
Bozyurt, küresel ısınmayla birlikte dünyada bazı mekanizmaların devreye girdiğini ve bu mekanizmaların ısınmayı daha da artırdığını ifade ederek, “Isınmanın etkisiyle basınç koşulları değişmeye başladı. Dünya’nın kendi ekseni etrafında dönmesinden kaynaklanan planeter faktörlerin etkisiyle oluşan daimi rüzgâr sistemlerinde ciddi kırılmalar yaşanıyor. Bu kırılmaların başında alize kuşakları geliyor” dedi. Alize kuşaklarındaki bu değişimlerin, Pasifik Okyanusu’nda El Nino olarak bilinen sıcak su havuzunun oluşumuna katkıda bulunduğunu dile getiren Bozyurt, “Son yıllarda El Nino olaylarının daha sık görülmeye başladığını gözlemliyoruz. El Nino yıllarının tekrar etme sıklığı arttıkça, bu durum küresel ısınmayı daha da hızlandırıyor” şeklinde konuştu.
“Soğuk hava kütleleri, ülkemize çok fazla uğramıyor”
Türkiye’nin giderek kuraklaşmasının nedenlerine de değinen Bozyurt, “Özellikle kuzeyden gelmesi gereken soğuk hava kütlelerinin artık ülkemize çok fazla uğramadığını görüyoruz. Bunun temel nedeni, Arktik Salınım ve Kuzey Atlantik Salınımı’ndaki değişimlerdir. Bu salınımlardaki indeks değerleri, Türkiye’nin yağış ve sıcaklık rejimini doğrudan etkilemektedir” dedi. Bozyurt, yapılan araştırmalara göre son yıllarda Arktik Salınım ve Kuzey Atlantik Salınımı indeks değerlerinin giderek pozitif yönde seyrettiğini belirterek, “Bu durum Batı rüzgârları kuşağının güneye inmesini engelliyor. Bunun yerine, Azor Adaları çevresinde merkezlenen Azor Yüksek Basıncı kuşağı kış mevsiminin etkisini zayıflatmak yerine güçlendiriyor ve etki alanını kuzeye doğru genişletiyor. Bu nedenle kış aylarında yağış alması gereken Akdeniz Havzası yeterli yağışa ulaşamıyor” ifadelerini kullandı.
“Doğu Karadeniz’de yağış miktarı artacak”
2100 yılına kadar yapılan sıcaklık ve yağış senaryoları üzerine de konuşan Bozyurt, “Projeksiyonlara göre Doğu Karadeniz Bölgesi’nde yağış miktarının azalmayacağı, hatta artacağı öngörülüyor. Arktik ve Kuzey Atlantik salınımlarının pozitif seyretmesi nedeniyle Azor Yüksek Basıncı kuzeye doğru genişleyecek, üst atmosferdeki hava kütleleri ‘S’ biçiminde hareket ederek Karadeniz’e daha fazla nem taşıyacak. Bu durum Karadeniz’de yağış oranının artmasına yol açacak. Ancak Türkiye’nin diğer bölgeleri için böyle bir tablo söz konusu değil” değerlendirmesinde bulundu.
“Yanlış insan faaliyetleri tarımsal kuraklığı hızlandırıyor”
Fen Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fatma Kafalı Yılmaz, tarımsal kuraklık ve etkilerine ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Yılmaz, tarımsal kuraklığın meteorolojik kuraklıkla yakından ilişkili olduğunu belirterek, “Uzun yıllar yağış ortalamasının altına düşüldüğü durumlarda, bitkilerin ekolojik istekleri karşılanamaz hale gelir. Bu durum buğday, arpa veya meyve gibi bitkilerde farklı etkiler yaratır. Bitkinin ihtiyaç duyduğu su miktarının altına düşülmesi tarımsal kuraklık olarak tanımlanır” dedi. Tarımsal kuraklığın bitkiler üzerindeki etkilerine de değinen Yılmaz, “Bitki, ihtiyaç duyduğu suyu topraktan veya atmosferdeki nemden yeterince karşılayamadığında strese girer. Bu durum büyümenin durmasına, verimin düşmesine, tarlaların tamamen kurumasına veya cılız gelişim göstermesine neden olabilir” ifadelerini kullandı.
“İnsan, tarımsal kuraklığa neden olan faktörlerden”
Yılmaz, tarımsal kuraklığa neden olan faktörler arasında insan etkisinin büyük rol oynadığını vurgulayarak, “Yanlış insan faaliyetleri tarımsal kuraklığı hızlandırıyor. Özellikle meralarda yapılan yanlış otlatma bu durumun en sık karşılaşılan örneklerinden biridir. Ekonomik olarak zayıf bölgelerde çiftçiler, hayvanların beslenme ihtiyacını karşılayamadıklarında, vejetasyon devresi başlar başlamaz hayvanları tarlaya çıkarıyor. Bitkiler 10 santimetreye ulaşmadan yapılan bu erken otlatma, toprağın çıplak kalmasına, yüzeydeki suyun buharlaşarak atmosfere karışmasına ve zeminin kurumasına yol açıyor” dedi. Ormanların tahribi ve yanlış arazi kullanımıyla birlikte erozyonun arttığını belirten Yılmaz, “Eğim yönüne paralel yapılan arazi sürümü toprağın taşınmasını kolaylaştırarak nem kaybını artırıyor. Bu da doğrudan kuraklığa neden oluyor. Ayrıca aşırı ve yanlış sulama yöntemleri de toprak yapısını olumsuz etkiliyor” şeklinde konuştu.
“Sulama artmasına rağmen, toprakta çoraklaşma görülmeye başladı”
Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nden örnek veren Yılmaz, “Bölgede uzun yıllar yarı kurak koşullar etkiliydi. Atatürk Barajı’nın devreye girmesiyle birlikte sulama imkânları artmasına rağmen, yanlış sulama yöntemleri nedeniyle toprakta tuzlanma ve çoraklaşma görülmeye başlandı. Sulama sonucunda toprak içindeki mineraller eriyik hale geliyor, yüksek buharlaşma oranı nedeniyle yüzeye taşınan mineraller zamanla toprakta birikiyor. Bu da toprağın verimliliğini azaltarak çoraklaşmaya yol açıyor” dedi.
Panel, soru cevap bölümünün ardından sona erdi.
Afyon HABERİ
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.